Barış Kültürü ve Eğitimi
- ssarpten
- 31 Mar 2014
- 2 dakikada okunur
Kıbrıs Sorunu’nda çözüme yönelik müzakerelerinin yoğunlaşmasını beklediğimiz bu günlerde, “barış kültürünün” daha da bir içselleştirmesi gerektiği gün gibi ortaya çıkıyor… Özellikle İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Limasol’daki konferansı sırasında şiddet içerikli bir saldırıyla karşılaşması bu anlamda daha çok çaba sarf etmemiz gerektiğini gösteriyor… Barış, basit bir biçimde savaş karşıtı, yani savaşın olmaması demek değildir… Daha açık olarak söylemek gerekirse barış; “çatışmaların ve sorunların” işbirliği ve toplumsal adalet bağlamında şiddetsiz yöntemler kullanılarak çözüldüğü yaratıcı bir süreçtir…
Tam da bu bağlamda Norveçli bilim insanı Johan Galtung, “pozitif” ve “negatif” barış tanımları öne atarak önemli bir açılım ortaya koymuştur. Bu tanımalara göre negatif barış; devletlerarasında ya da devlet toprakları içinde savaş ya da şiddetli çatışma olmaması anlamına gelir. Pozitif barış ise eşitlik, adalet ve gelişme durumuyla bağlantılı olan savaş ya da şiddetli çatışma ortamının olmaması anlamını taşır…
Daha şekilsel bir biçimde şöyle gösterebiliriz:
Negatif Barış = Savaş Yok
Pozitif Barış = Savaş Yok + Sosyal Adalet + Gelişim
Şüphesiz ki çatışmanın olmadığı bir yaşam düşünülemez. Çatışma yaşamın her alanında vardır ve çoğu zaman da ortaya çıkması engellenemez. Ancak önemli olan çatışmaların hangi yollarla çözüldüğüdür. Barış kültürünü içselleştirmiş birey ve toplumlar, ortaya çıkan çatışmaları sosyal adalet ve gelişim odağında yani pozitif barış kapsamında çözme başarını gösterebilirler. Aksi durumda çatışma çözülmüş olsa bile gelişimden uzakta ve adaletsiz bir çözümdür. Kanımca başarmamız gereken şey, bir bütün olarak Kıbrıs’ta pozitif barışı yakalamak olmalıdır. Bunu sağlayacak yegane şey de “barış kültürünü” egemen kılmaktır. Bunun içindir temel görev eğitime düşmektedir. Barış eğitimini işe koşmalıyız…
Barış eğitimi, bireylerin farkındalığını ve davranış becerilerini artırarak, kalabalık grupları barışçıl topluluklara dönüştürmeyi amaçlar. Bu durum, bireyin sorunlarına yapıcı çözümler bulmasına yardımcı olunarak sağlanır. Asıl hedef toplum da olsa, değişim önce bireyde başlar. Temel amaç; bireyin barış kavramını, hayatına ve barışçıl ilişkiler aracılığı ile topluma kazandırmasını sağlamak olmalıdır… Ancak bu anlamda bize düşen görev bundan çok daha büyüktür. Çünkü bütünlüklü olarak Kıbrıs’ta pozitif barışı sağlamak için barış eğitimini sadece Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi’ne entegre etmek yeterli olmayacaktır. Güney Kıbrıs eğitiminin de bu anlamda çok yol alması gerektiği aşikardır. Üstelik bizden çok daha fazla…
O halde, toplumlararası görüşmelerde “eğitim” başlığının da ortaya konulması düşünülmelidir. Bu düşünceyi önemsediğimi vurgulamak isterim. Çünkü gerek “barış kültürü ve eğitiminin” sistemlere nasıl entegre edileceği, gerekse ortak bir vatandaşlık bilincinin oluşturulmasında nelerin, nasıl ve hangi süreçte yapılabileceği bu başlık altında belirlenmelidir. Aksi durumda pozitif barışı yakalamak kolay olmayacaktır.









Yorumlar